30 Ocak 2012 Pazartesi
Muhteşem Filmlerin Aşırı Doz Etkisi
'Melancholia' filminin muhteşemliğini üstümden atamadan 'The Skin I Live In' i de izledim ve gerçekten de bu iki muhteşem film son zamanların en iddialı filmlerinden. İki gün üst üste böyle güzel filmler izlemek filmlerin üzerimde yarattığı etkiyi iki katına çıkarttı ve ortaya bir 'aşırı doz' durumu çıktı. İzlediğim filmlerin etkisinden gerçekten de kurtulamıyorum. Bu arada filmin orjinal adı, 'La Piel Que Habito'.
Pedro Almodovar'ın son filmi olan 'The Skin I Live In', ilginç senaryosu ve geçmiş-şimdi arasındaki bağlantıyı yansıtış biçimi açısından çok izlenesi bir film. Başrol, Antonio Banderas'a ait. Banderas, ortaya enteresan işler çıkartan, dahi olarak adlandırabileceğimiz bir plastik cerrahı canlandırıyor. Antonio Banderas'ın canlandırdığı Dr. Robert Ledgard karakteri, intikam alabilmek adına oldukça dahiyane ve orjinal yöntemlere başvuruyor. Filmin başlangıcında bambaşka bir hikayeyle karşılacakmışım gibi düşünmüştüm; ancak ortaya benim düşündüğümden çok farklı bir konu çıktı ve tam anlamıyla filme hayran kaldım diyebilirim.
Film, ilk bakışta kendi içerisinde genel olarak filmlerde çok tipik bir şekilde işlenen eşini kaybetmiş bir erkek trajedisini barındırıyormuş gibi gözükse de başlarda işlenen dramatik olayın beraberinde getirdikleri ve bunların da başlı başına bir başka trajedi olması dikkat çekici bir nokta. Dr. Robert Ledgard, yaşadığı trajedilerin hayatında ve ruhunda yarattığı boşluğu farklı yöntemlere başvurarak doldurmaya çalışıyor. Çok enteresan bir konu, orjinal senaryo ve gerçekten de harika bir anlatım sunuyor 'The Skin I Live In'.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
çok merak ettim bende izlemek istiyorum :) ölen eşinin yüz naklini mi yapıyor acaba öle hissettim okurken :)
YanıtlaSilmeraklandırdın şimdi!!! :) buarada seni mimledim Irmakcım, ilgilenirsen buyur...
YanıtlaSilhttp://nazlierdenphotography.blogspot.com/2012/02/mimlenmisim.html