Geçtğimiz hafta Londra’daydım, ‘Etkisinden Çıkamadığım&Çıkamayacağım Sergiler Listesi’ yapsam birinci sıraya oturtacağım bir sergi deneyimi yaşadım. Tate Modern’de Nisan ayında açılan ve Eylül’e kadar devam edecek olan Damien Hirst sergisi, çok beğendiğim, düzenlediği sergileri yakından takip ettiğim bir kurum olan Tate ile sanat yapıtlarını hayranlıkla takip ettiğim Damien Hirst’ü bir araya getirmesi açısından benim için oldukça anlamıydı. Seyahatimi böyle bir serginin devam ettiği bir sürece denk getirebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum.
Modern zamanların en tanınan sanatçılarından olan Damien Hirst, aynı zamanda İngiltere’nin yaşayan en varlıklı sanatçısı. Sanat yapıtlarına ve mali varlığına bakıldığında oldukça hakkı verilen bir sanatçı olduğu bir gerçek. Damien Hirst’ün sanat kariyerindeki en önemli nokta, 1980’lerde dönemin en büyük reklam ajanslarından Saatchi&Saatchi’nin kurucusu olarak büyük üne sahip olan; ancak günümüzde reklamcılığından çok sanat koleksiyonerliği, sanatçılara verdiği destek ve Saatchi Gallery adıyla kurduğu galerisiyle tanınan Charles Saatchi ile 1990’larda yollarının kesişmesi, Charles Saatchi’nin ‘Young British Artists’ sanatçı grubununun sponsorluğunu üstlenmesi ve bu sanatçı grubunun içinde de Damien Hirst’ün bulunması olmuştur. Her ne kadar 2003 yılında bu iş ilişkisi sona ermiş de olsa Damien Hirst’ün bu derece tanınması, bu büyük sponsorluk bağlantısıyla doğru orantılı gözüküyor.
Damien Hirst, çok büyük bir sanatçı. Yapıtları, sadece sanat boyutuyla incelenemeyecek kadar geniş kapsamlara sahip ve pek çok disipline hizmet eder bir şekilde sanatçı bu yapıtlarını oluşturuyor. Hayatın ana temaları ışığında yapıtlarını üreten sanatçı, hemen hemen her yapıtında ölüm-yaşam ilişkisine, bu iki kavramın sınırlarına yer veriyor. Damien Hirst’e göre hayattaki en önemli dört kavram; din, aşk, sanat ve bilim. Damien Hirst’ün bakış açısı, doğru bir bakış açısı, tüm hayat da bundan ibaret zaten. Bu dört ana kavram, birbirleriyle ilişkili ya da birbirlerinden bağımsız şekillerde hayatı yönlendiriyor. Damien Hirst’ün yapıtlarında hayata dair temaların sanat yapıtına dönüştürülmüş sunum şekilleri oldukça ilgi çekici. Damien Hirst, çok farklı tekniklere başvurarak kimi zaman tedirgin edici, ürkütücü ama her zaman hayranlık uyandırıcı işler ortaya çıkartıyor.
1991’de ilk solo sergisinde izleyiciye sunduğu ‘In and Out of Love’ eserini görme fırsatı yakaladım. Bu eser kapsamında iki oda bulunuyor. Birincisinde renkli boyanmış tuallerin üzerinde kelebekler tual yüzeyine eklenmiş şekilde bulunuyor, diğer odada ise kelebeklere uygun oluşturulmuş ortamda havada kelebekler uçuyor, etrafta çiçekler bulunuyor . Aynı zamanda beyaz tuallerin bulunduğu bu odada kelebekler kimi zaman bu tuallere de konabiliyor. Kelebek, naifliği ifade eden bir canlı ve ömrünün kısalığından ötürü özellikle ölüm-yaşam kavramlarına çok açık referanslar taşıyor. Bu yapıt, 1991’den bu yana sadık kalınan sergileme biçiminden ötürü beni oldukça etkiledi.
Aynı zamanda sanatçının 2007 yılında 18. yüzyıldan kalma bir kafatasını 15 milyon Pound değerinde 8,600 değerli taşla süslediği 'For The Love of God' isimli heykel çalışması da bu sergide yer alıyordu. Siyah, küp şeklinde kapkaranlık, sadece pırlantaların pırıltısının aydınlattığı bir odada tek başına sergilenen bu eser, tam anlamıyla muazzam bir görsellik sunuyordu.
Bu serginin ardından Damien Hirst'e ve yaşamın sıradanlıklarını, inanılmaz teknik ve havada uçuşan müthiş fikirlerle yapıta dönüştüren o inanılmaz yaratılıcılığına daha da hayran kaldım.
uçuşan kelebeklerin olduğu sergiyi görmek isterdim :)
YanıtlaSiliki saattir araştırma yapıyorum internette for the love of god ı biraz daha açar mısın? teknik bilgilerden çok yorum olarak. esere bakıyorum müthiş bir görsellik ama ağzımı açamıyorum ve ismi daha da çok kafa karışıklığına neden oldu bende.
YanıtlaSilDamien Hirst, yazımda bahsettiğim gibi din, aşk, hayat, ölüm gibi kavramlardan yola çıkarak eserlerini oluşturuyor; ancak 'For the Love of God' adlı eserinin isminin oldukça esprili bir hikayesi var. Eserlerinin farklılığı ve enteresan yönlerinden ötürü annesinin kendisine söylediği “For the love of God, what are you going to do next?” cümlesinden dolayı eser böyle bir isim almış. Eserin hikayesi bundan ibaret. Tabikide bir iskelet kafası kullanması hayatın geçiciliği ve ölüm kavramlarına gönderme yapıyor, isim de Tanrı olgusunu vurguluyor bir anlamda.
YanıtlaSil