25 Haziran 2012 Pazartesi

İnsan Bedeniyle Yapılan En Etkileyici Şov

    La Fura Dels Baus'un Ardından



   Geçtiğimiz hafta 21 Haziran günü İKSV'nin dünyaca ünlü Katalan gösteri grubu La Fura Dels Baus'a verdiği sipariş üzerine tasarlanan 'İstanbul, İstanbul' gösterisinin Camialtı Tersanesi'nde gerçekleştirilen prömiyerindeydim. 1979 yılında kurulan grubun popülerliğini arttıran etken, 1992 Barcelona Olimpiyatları'nın açılış törenindeki gösterilerinin 500 milyon kişi tarafından izlenmiş olması. La Fura Dels Baus, Microsoft, Pepsi, Mercedes Benz, Volkswagen gibi pek çok marka için de sipariş üzerine gösteriler hazırlayan ve bunları sunan bir grup. Müzik, tiyatro, şiir, dijital öğeler, akrobatik hareketler gibi pek çok farklı kavramın bir bütün halinde sunulduğu La Fura Dels Baus gösterileri, ortaya müthiş bir görsellik çıkartıyor. İKSV için hazırlanan bu özel gösteri de içinde Türk kültürüne ve özellikle İstanbul'a ait pek çok sembol barındıran harika bir gösteriydi, etkisi hala sürüyor.



   Camialtı Tersanesi'nde sergilenen bu gösteride sahne aslında izleyicinin bulunduğu ve bulunabileceği her alan olarak düşünülebilir. Gösterinin bir başka güzel yanı ise bir gösterim bitmeden diğer gösteri hazırlıklarının izleyicilerinin yakınında bir noktada yapılmasıydı. Hareketler akrobatik olup, söz konusu destekleyici unsurlar da vinçler ve ipler olunca bu hazırlıkları birebir görmek bile gösterinin herhangi bir parçası kadar heyecan vericiydi. Kısacası, 'İstanbul, İstanbul' da sahne de kulis de izleyicinin hemen yakınıydı. 'İstanbul, İstanbul' gösterisi 80 kişilik gönüllü dansçı, dağcı ve oyuncudan oluşan bir ekiple ortaya konmuş bir şov olması açısından da oldukça ilginç bir yana sahip.



  
 Ateşin kullanıldığı şov esnasında bir at modelinin üzerinde bulunan iki dansçı ile havaya yükselmesi, ilk etapta ürkütücü gelen 9 metrelik bir Kibele heykelinin yöresel müziklerle birlikte, vinçlerle ve iplerle bir kukla gibi oynatılarak dans ettirilmesi ve finalde 60 kişiyle oluşturulan bir insan kulesi tam anlamıyla büyüleyiciydi.Tüm bu şovları destekleyen etkileyici müzikler ve Orhan Veli'nin 'İstanbul'u Dinliyorum' şiirinin Tilbe Saran tarafından okunması anlatması oldukça güç büyülü bir atmosfere zemin hazırlamıştı.

    'İstanbul, İstanbul' tam anlamıyla İKSV'ye, kurumun 40. yılına yakışır harika bir gösteri oldu. Bu gösteriyi izleyebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Çok önemli bir kültür kurumu olan, yaptıklarıyla ses getiren, yenilikçi, her geçen gün gelişen ve büyüyen, varlığından büyük memnuniyet ve mutluluk duyduğum İKSV'nin ilerleyen yıllarla birlikte sunacağı kültür-sanat etkinliklerini büyük bir heyecanla bekliyorum.

11 Haziran 2012 Pazartesi

For the Love of Damien Hirst!


   Geçtğimiz hafta Londra’daydım, ‘Etkisinden Çıkamadığım&Çıkamayacağım Sergiler Listesi’ yapsam birinci sıraya oturtacağım bir sergi deneyimi yaşadım. Tate Modern’de Nisan ayında açılan ve Eylül’e kadar devam edecek olan Damien Hirst sergisi, çok beğendiğim, düzenlediği sergileri yakından takip ettiğim bir kurum olan Tate ile sanat yapıtlarını hayranlıkla takip ettiğim Damien Hirst’ü bir araya getirmesi açısından benim için oldukça anlamıydı. Seyahatimi böyle bir serginin devam ettiği bir sürece denk getirebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum.


   Modern zamanların en tanınan sanatçılarından olan Damien Hirst, aynı zamanda İngiltere’nin yaşayan en varlıklı sanatçısı. Sanat yapıtlarına ve mali varlığına bakıldığında oldukça hakkı verilen bir sanatçı olduğu bir gerçek. Damien Hirst’ün sanat kariyerindeki en önemli nokta, 1980’lerde dönemin en büyük reklam ajanslarından Saatchi&Saatchi’nin kurucusu olarak büyük üne sahip olan; ancak günümüzde reklamcılığından çok sanat koleksiyonerliği, sanatçılara verdiği destek  ve Saatchi Gallery adıyla kurduğu galerisiyle tanınan Charles Saatchi ile  1990’larda yollarının kesişmesi, Charles Saatchi’nin ‘Young British Artists’ sanatçı grubununun sponsorluğunu üstlenmesi ve bu sanatçı grubunun içinde de Damien Hirst’ün bulunması olmuştur. Her ne kadar 2003 yılında bu iş ilişkisi sona ermiş de olsa Damien Hirst’ün bu derece tanınması, bu büyük sponsorluk bağlantısıyla doğru orantılı gözüküyor.


   Damien Hirst, çok büyük bir sanatçı. Yapıtları, sadece sanat boyutuyla incelenemeyecek kadar geniş kapsamlara sahip ve pek çok disipline hizmet eder bir şekilde sanatçı bu yapıtlarını oluşturuyor. Hayatın ana temaları ışığında yapıtlarını üreten sanatçı, hemen hemen her yapıtında ölüm-yaşam ilişkisine, bu iki kavramın sınırlarına yer veriyor. Damien Hirst’e göre hayattaki en önemli dört kavram;  din, aşk, sanat ve bilim. Damien Hirst’ün bakış açısı, doğru bir bakış açısı, tüm hayat da bundan ibaret zaten. Bu dört ana kavram, birbirleriyle ilişkili ya da birbirlerinden bağımsız şekillerde hayatı yönlendiriyor. Damien Hirst’ün yapıtlarında hayata dair temaların sanat yapıtına dönüştürülmüş sunum şekilleri oldukça ilgi çekici. Damien Hirst,  çok farklı tekniklere başvurarak kimi zaman tedirgin edici, ürkütücü ama her zaman hayranlık uyandırıcı işler ortaya çıkartıyor.
   1991’de ilk solo sergisinde izleyiciye sunduğu ‘In and Out of Love’ eserini görme fırsatı yakaladım. Bu eser kapsamında iki oda bulunuyor. Birincisinde renkli boyanmış tuallerin üzerinde kelebekler tual yüzeyine eklenmiş şekilde bulunuyor, diğer odada ise kelebeklere uygun oluşturulmuş ortamda havada kelebekler uçuyor, etrafta çiçekler bulunuyor . Aynı zamanda beyaz tuallerin bulunduğu bu odada kelebekler kimi zaman bu tuallere de konabiliyor. Kelebek, naifliği ifade eden bir canlı ve ömrünün kısalığından ötürü özellikle ölüm-yaşam kavramlarına çok açık referanslar taşıyor. Bu yapıt, 1991’den bu yana sadık kalınan sergileme biçiminden ötürü beni oldukça etkiledi.

  
Aynı zamanda sanatçının 2007 yılında 18. yüzyıldan kalma bir kafatasını 15 milyon Pound değerinde 8,600 değerli taşla süslediği 'For The Love of God' isimli heykel çalışması da bu sergide yer alıyordu. Siyah, küp şeklinde kapkaranlık, sadece pırlantaların pırıltısının aydınlattığı bir odada tek başına sergilenen bu eser, tam anlamıyla muazzam bir görsellik sunuyordu. 

  
  Bu serginin ardından Damien Hirst'e ve yaşamın sıradanlıklarını, inanılmaz teknik ve havada uçuşan müthiş fikirlerle yapıta dönüştüren o inanılmaz yaratılıcılığına daha da hayran kaldım.